Bilim Felsefesinde Fizik ile Metafiziğin Sınırları II

Kuantum ve metafizik, insan aklının sınırlarını işaret eder. Maddeyle sınırlı fizik, anlamı açıklayamaz. Dil, bilinç, zaman, sayı gibi kavramlar metafizik temellidir. Gerçeklik, görünenle sınırlı değildir; insan, görünmeyenin izlerini arayan varlıktır.

4.  KUANTUM

4.1. Kuvvetler ve Parçacıklar Alemi

Maddede kuvvet var. Madde, kuvvetsiz olamaz. Ama kuvvet için madde zorunlu değildir.

Maddede bir iç bütünlük yok, parçalarına ayrılabilir. Maddede ancak bir dış bütünlükten söz edilebilir. Oysaki kuvvette bir iç bütünlük vardır.

İşte kuvvetlerdeki bilinen bu içkin istidat, bir metafizik sınırdır. Mesela, içeriden çatlayan yumurta canlılık sebebi iken, dışarıdan bir müdahale ile kırılırsa onun ölümüne neden olunur. Ayrıca bu kuvvetlerin içine girilemez. O yüzdendir ki Aristoteles, kuvvetlerin ana kaynağını, fizik ötesi  ‘Bir İlk Hareket Ettirici’ ilkeye bağlar.

Maddenin esası olan atom, sadece fiziksel unsurlar olan proton, nötron ve elektronlardan ibaret değildir. Aynı zamanda kütle çekim, elektromanyetik, büyük ve küçük nükleer kuvvetlerin varlığı söz konusudur.

Atom altı parçacıklarına inildiğinde, bu kuvvetlerde mantığın temel esası olan özdeşlik yasası doğrudan işlemez. Dolayısıyla kuvvet alanları, insan için metafizik bir sınır çizer.

Proton, elektron ve nötronu oluşturan fermiyonlarda mantık ilkeleri işler. Fakat kuvvetleri taşıyan gulonlarda aynı ilkelerin işleyişi söz konusu değildir. Görüldüğü gibi burada da başka bir bir sınır çizilidir.

Hatta fermiyonlar ailesinden olan, ‘aşağı’ kuark ile ‘yukarı’ kuarkın daha ilerisine gidilmesi imkânsızdır. Yine bir sınır ile daha karşılaşılır, burada.

Kütle çekim kuvveti, sadece çeker. Oysa elektromanyetik kuvvet hem çeker hem iter. Acaba niçin ? Çünkü bu sayede boşluk oluşmaz da ondan!

Zayıf nükleer kuvvet ortada yok ama senaryoyu kuran o. Güçlü nükleer kuvvet, kısa bir yerde ama kuvvetlidir, hatta protonu ve nötronu tutan da odur.  Nasıl mükemmel bir iş bölümüdür bu? Oysa şuursuz madde, görev dağılımı yapamaz ki!

Kuvvetler birbirini hissetmezler ve iç içedirler. Ama bu fiziki unsurları ayırmak gerektiği durumlarda adeta ‘metafizik bir bilinç’ devreye girer ve hemen tepki gösterirler.

Mikro evren, çamaşır sepetinin içine sıkıştırılan yorgana benzer. Yorganın kendisine dokunulamaz, sadece deliklerinden dışarı sızan kısmından hareketle, o mikro alem hakkında düşünülür. Tıpkı bütün yorganı, sepette sıkışmış ama ‘pofuduklaşmış’ halinden taşanlarla kavramaya çalışmak zorunda olmak gibi. Bugün atom altı dünyasında da, onun içinden sızanlar ile matematiksel hesap ve dolayısıyla fizik yaparak yol alınmaktadır. Sızmayan ve dolaylı bile girilemeyen kısımlar, insan için tamamen metafizik bir boyuttur.

4.2. Kuantum Evreninde İndirgeme

Canlı organizmayı, sadece fiziksel ve nedensellik ilkesi açısından incelemek nasıl bir yanılsamaysa, benzer bir durum atom altı parçacıklar için de geçerlidir.

Atomların, proton ve nötron parçacıklarını oluşturan unsurların tamamına malum kuarklar denir. Bunlarda, mantığın özdeşlik ilkesi geçerlidir. Fakat elektronları oluşturan leptonlarda ve enerjileri taşıyan gulonlarda, bu ilke geçerli değildir. Evrenin ham maddesinde, alt kuark, üst kuark ve elektronlar öncül rol oynarlar.

Ayrıca güçlü, zayıf ve elektromanyetik kuvvetleri taşıyan Gulonlar ile Elektronlar için, aynılık temel yasası bulanıktır. Bu nedenle bunlarla alakalı, doğrudan bir hesap yapılamamaktadır. Fizik yasaları için bu durum bir sınır oluşturmaktadır. Kısaca bu noktanın ötesinde, fizik ve nedensellik tamamıyla artık çalışmamaktadır.

Matematikteki sayılar dünyasında, sadece düşünülen ama görülmeyen, büyük ve küçük gibi niceliklerin geçerli olmadığı kompleks sayılar vardır. Bu sayılar kullanılarak, adeta metafizikten taşan verilerden hareketle, o kuantum alanlarına dair, bazı hesaplamalar yapılır. Bu durum, tamamen metafiziğin fiziğe indirgenmesinden ibarettir.

N değeri 4’e kadar olan hidrojen yoğunluk grafikleri. Hidrojen atomundaki elektronun farklı enerji seviyelerindeki dalga fonksiyonları. Kuantum mekaniği, bir parçacığın uzaydaki tam konumunu öngöremez; yalnızca farklı konumlarda bulunma olasılığını tahmin edebilir. Daha parlak bölgeler, elektronun bulunma olasılığının daha yüksek olduğunu gösterir (Görsel, Wiki-Commons'tan alınmıştır).

Akla yaklaştırmak için, bir benzetme ile açıklamak istiyorum. Mesela, f = sin(x) ile g = cos(x) fonksiyonlarının, 0 ile 2π aralığındaki grafikleri farklıdır. Yani özdeş değillerdir. Sadece 2 noktada aynı değeri alırlar. Fakat f ve g fonksiyonlarının x ekseni ile oluşturdukları alanlar eşittir. Alan bakımından adeta özdeşlik var sayılır. Bu eşitlik üzerinden artık bazı bilimsel çıkarımlar yapılabilir. Çünkü böylelikle boyut ve alan devreye girer.

Nicelik matematiksel hesaba elverişlidir. Kıyas yapılabilir. Oysa burada gerçeklikten uzaklaşılmış ve doğrunun sadece bir kısmı olan, alana indirgenmiş bir hesaplama söz konusudur. Kuantum dünyasının üstatları olan, Born ile Schrödinger arasındaki görüş farkı tam da buradadır ve Born buradaki indirgemeyi fark ettiği için bu mevzu da haklıdır.

4.3. Elenen Boyutlar

Sicim teorisyenleri uzayda, 7 gizli/saklı ek uzay boyutundan bahsederler. Onlara göre Kuantum dünyasındaki 8 farklı durum, 1 duruma indirgenerek hesaplama yapılır.

Karmaşık sayılar, metafizik dünyanın işaretçileri olarak düşünülebilir. Ulaşılamayan noktaların dolaylı hesaplamaları, onların yardımı ile yapılır. Kompleks sayılar sayesinde, doğru ama gerçekliğin sadece bir parçası hakkında bilgi sahibi olunur.  Fakat burada da karşımıza aşılmaz bir sınır çıkar. Bu sınırın ötesine geçilemez, dolayısıyla ne var ne yok bilinemez.

İşte matematik yardımıyla, adeta hayali 8 boyut, 1 boyuta düşürülür. Niceliksel olarak yapay ya da göreceli bir özdeşlik kurulur ve bilimsel yola ancak böyle devam edilebilir.

Akla yaklaştırma adına bir örnek üzerinden izah edilirse: Kompleks sayılar, C = {z: z = a + bi; a, b ∈R ve i² = -1} şeklinde tanımlanır. Sırasıyla, 3+4i,  3-4i, -3+4i,  -3-4i,  4+3i,  4-3i,  -4+3i,  -4-3i şeklinde 8 farklı nokta düşünülebilir. Bunlar farz edelim ki, herhangi bir elektronun mümkün noktalarıdır. Büyük, küçük, sıralama, nicelik düşünülemeyen bir metafizik dünyadan bilgi edinmek mümkün olmaz. Yapılabilecek şey, tıpkı yukarıdaki misalde olduğu gibi, ölçülebilir bir boyuta düşürerek yol almaktır.

Burada kompleks, bilinmeyen 8 değişken hayali noktanın, mantığın aynılık ilkesi gereği özdeşliğini temin etmek zaruridir. Mutlak değer, bir büyüklüğe karşılık gelir ve ⏐z⏐ olarak yazılır. Hepsinde bu değer 5 sayısına eşittir. Ölçülebilir bir nicelik elde edilir. Böylelikle 8 farklı değerden, 1 ortak değere ulaşılır. Ama dikkat edilirse burada 8 farklı nokta 1 niceliğe indirgenir.

Hasılı belki de başka alemlere işaret eden 7 boyut elenir. Çünkü boyut olarak, geçilemez bir metafizik sınır var burada da. Zira insan zihni sınırlı boyutlar üzerinden kavrar. Ötesi ise esasında Kant felsefesinde olduğu gibi metafiziğe alan açmaktır, yoksa reddetmek değildir.

4.4. Klasik ve Kuantum Mekanik Farklılığı

Klasik mekanik de uzay ve zaman boyutları belli olduğundan hesaplamalarda pxq = qxp işlemi geçerlidir. Fakat Kuantum mekanikte boyutlar tam bilinemediği için pxq  ≠  qxp durumu söz konusudur.

Görüldüğü üzere normo alemde geçerli olan eşitlik ya da özdeşlik, mikro alemde geçersiz kalmaktadır.

Demek ki maddeyi anlamada, sınırlı boyutlar içerisinde, zorunlu koşullar kabul çerçevesinde, yani ancak 3 + 1 boyuta indirgenince, gerçekliğin az bir kısmı hesaplanabilir ve bilinebilir.

Ya gerçekte sicim teorisyenlerinin iddia ettiği gibi 10 + 1 boyut varsa..?  Yukarıda da ifade edildiği gibi belki de akıl, elenen 7 tane boyuta, kendisine çizilen bu metafizik sınırdan dolayı ulaşamıyor da olabilir.

5. MATEMATİK

5.1. Harezmi’nin Keşfi

Eski dönemlerde Matematik yaparken belli sayılar kullanılırdı. Bu durum, ta ki Harezmi’nin yeni keşifleri ile son buluna kadar sürdü. O, ‘sıfır’ rakamını cebirsel işlemlerde kullanmaya başladı. Maalesef bu cazip keşif, bazılarının başını öyle döndürür ki, her sayının kendisine dayandığı 'Bir'in (1) konumunu ve değerini unutmalarına neden oldu. Ayrıca o dönemde x²- 4 = 0, x²- 9 = 0 gibi eşitliklerdeki çözüm kümeleri dolaysız yapılabiliyordu. Ama x²- 3 = 0, x²- 8 = 0 gibi ikinci derece eşitlikler düşünülebilir olsa da çözümü dolaysız henüz bilinmiyordu.

İşte Harezmi bu keşifle, düşünülenlerin var olduğunu ancak onları dolaysız değil de dolaylı yollardan yani geometri gibi şekillere indirgeyerek bilineceğinin yolunu açmış oldu.

Muhammed ibn Musa el-Harezmi'nin bu resmi, Sovyetler Birliği tarafından basılan bir pulda yer almaktadır (Görsel, Wiki-Commons'tan alınmıştır).

Bu metafizik duvarın kapısı çalmak gibi bir şeydir. Çünkü, karekök 3 ve 8 geometriye yani uzaya indirgenemeden gösterilemez. Uzayda gösterilen bu sabit gibi uzunluk, esasında tam ölçüsü bilinmeyen düşünülebilir bir sayıdır. Bir nevi çelişki noktasıdır. Bu sayı adeta hem var hem yok gibi. Aşılamayan metafizik noktalardır bunlar. Zira geometri ile dolaylı yoldan sabit gibi gösterilir. Oysa irrasyonel sayı sabit değildir, yazmaya kalksak yazamayız.

5.2. Süreklilik ve Süreksizlik

Aynı düzlemde f (x) = y ve g (x) = y fonksiyonlarını düşünelim. Bu grafikler, a ile b aralığında süreklilik arz etsinler. Böylece ilk ve son noktaları f (a) = g (a) ve f (b) =  g (b) şeklinde eşit olsun. Süreklilik dikkate alınmazsa, bu iki farklı f, g fonksiyonları süreksiz kabul edilirse sanki eşit ve özdeş zannedilebilir. Oysa süreklilik dikkate alınca, a ile b noktaları arasındaki güzergahlar farklı olabilir.

İşte hesaplamalar yapılırken bazı noktalarda, benzer kabuller ile yol alınmaktadır. Sadece ilk ve son noktayı dikkate alarak, indirgemeci yaklaşım ile bilim yapılırsa, pek çok şey göz ardı edilir. Oysa f ve g sadece 2 noktada eşit iken, sanki aradaki diğer noktalarda da eşitmiş gibi hareket edilerek tam gerçekliğe ulaşılamaz. Bu esasında bir yanılsamadır. Fakat birçok noktada bu hata payı göze alınmadan da bilim yapılamıyor.

Mesela herhangi bir konuda, zaman parametresinde, yılı merkeze alarak hesap yapılabilir. Oysa bu ay veya gün de olabilir. Saat, dakika hatta saniye bile olabilir. Bu devam eder gider. Gerçekliğe yakınlık neyi merkeze alırsan onunla orantılıdır. Sürekli akan zaman durdurulamadığından, sanki  süreksiz durmuş anlar varmış gibi hesaplar yapılır. Bu hesaplamalar doğruya yakındır ama hiçbir zaman mutlak ve tam doğru değildir.

Bütünlük kuşatılamaz. Birimler bütünlükten doğar. Birimler yani 1 saniye ve 1 metre mutlak değil görecelidir, bir kabuldür. Halbuki aksiyom olan bu birimler üzerinden bilim yapılır. Fizik çok az da olsa mukayyet sonuçlar verir ve neticeler yuvarlanır. Çünkü ne kadar geçilirse geçilsin, büyük veya küçük, bir noktadan sonrası geçilemez.

5.3. Alfa ( α ) Sayısının Gizemi

İnce yapı sabitinin en önemli özelliği, fiziksel alemdeki temel sabitlerden elde edilmesidir. Diğer bütün sabiteler bu ince ayar sabitine bağlıdır. Yani bu hassas ayar, fiziksel bir sınırdır. Ötesine geçilemez, bu sayının ya da oranın. Çünkü berisi metafizik ile fizik sınırıdır. Bu sınırın aşılması insanlık için imkansızdır. İmkânsız olan ise çelişik olandır.

Bu, boyutsuz bir sayıdır. 1/137 onun için yaklaşık bir değerdir. Gerçek tanımı ise hidrojen atomunu esas aldığımızda, iki hızın birbirine oranıdır. Bu sabite, elektron hızı ile ışık hızı oranına karşılık gelmektedir.

Makro alem ile mikro alem arasındaki ilişkiyi ve sınırı bu sabite belirler. Özetle madde enerjiye, enerji ışığa dönüşebilir. Ancak ışık hızı sabittir ve aşılamaz.

Yine evrendeki tüm atom çeşitliliği, elektrona ve elektron hızına bağlıdır. Bu elektron hızı da ince ayar sabiti ile sınırlıdır. Fiziksel alem bu sınır içinde çalışır. Madde ve hayat bu sayede vardır.

Evrenin başlangıcından itibaren insan yaşamına izin verecek şekilde yapılandırılmış olduğuna önemli felsefi bir argümandır, bu antropik ilke. Richard Feynman’ın (d.1918- ö.1988) bu saf ve birimsiz olan ince yapı sabiti için ‘‘Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz evrenin sihirli sayısıdır.’’ demesinin nedeni, fiziği mümkün kılan ama fiziği aşkın bir noktada bulunmasından dolayıdır. İşte buradan çıkan metafizik anlam, evrenin, hayatın ve insanın tesadüfen değil belli bir amaç için varlığa getirildiğine güçlü bir işarettir.

Dahası bu sınırın, dolaylı olarak ince ayarın keşfi ne demektir? Ötesine geçilememesi, orası hakkında düşünmemeyi gerekli kılmaz. Acaba orası neresidir? Metafizik aşkın bir imza olabilir mi?

5.4. Pi ( π ) ve İnce Ayar  İlişkisi ( α )

İnce ayar ( α ) sabiti ile pi ( π ) sabiti arasında ilginç bir ilişki vardır. Bu bağıntı, Ayhan  Çitil’in harika bir sezgisi ve keşfidir:

‘‘Aynı düzlemde yer alan, belirsiz bir nesne topluluğundan, tek bir ilkeyi kullanarak, bir nesneyi ayırt ederek kurmak istediğinde, bu şekilde kurulacak nesne sayısı π sayısı kadardır.

Bir çemberin çevresinin açılımını canlandıran ve π oranını gösteren animasyon (Görsel, Wiki-Commons'tan alınmıştır).

Sonsuzdan ilk ayrım, π çeşitlilik veya farklılık olsun. İkinci ayrım veya belirlenme ise, π x π olur. Üçüncü tezahür ise 4 türlü π x π x π çeşitlikte olur. İlginç ve esrarengiz konu, bu 3 ayrımın toplamının, 137 olan boyutsuz ince ayar ( α )  sabitine çok yakın karşılık gelmesidir.’’

Ayrıca yapraklar, bitkilerin sapları etrafında spiral olarak dönüşler yaparken ince ayar sabitine yakın 137.5 derecelik bir açıyla ayrım gerçekleşmektedir. Oksin hormonu bunu yapar denilse bile, bu tam bir izah olmaz. Çünkü bilinçsiz atomlardan oluşan bir hormon, matematiksel bir kodu asla yazamaz. Yaprak ile dal arasında neden bu sayıya karşılık bir açı söz konusudur? Bu durum hala bilinmemektedir.

İnsan zihni 3’lü bir yapı ile algılar ve çalışır. O, gerekli sadeleştirmeleri yapar, en nihayetine 2 önermeden 1 sonuç çıkarır. Benzer şekilde 1 önerme, 3 unsurdan oluşur. 3 boyutu dolaysız kavrayabilen insan, 4. boyutu dolaysız kavrayamaz. O sebep ile burada da insanın fiziksel algısının karşısına varoluşsal, metafiziksel bir sınır çıkar. Nihayetinde bu hudutların ötesi, düşünülebilir fakat ulaşılmaz bambaşka alemlerin habercisidir.

5.5. Nicelik Sınırları

Nasıl ki ince ayar sabiti alfa ( α ), bütün fiziksel nesneleri anlamada bir sınır çizer, benzer şekilde sıcaklık, uzaklık ve zaman birimlerinde de bir noktanın ötesine geçilemez. Kısaca bu sınırları geçmek insan için imkânsızdır.

Bu hudutlar, sıcaklıkta en fazla 10 üzeri 32 santigrat derece, uzaklıkta en aşağısı 10 üzeri -35 metre ve zamandan en aşağısı 10 üzeri -43 saniyedir.

Zihin hudutların ötesini merak ettiğinden, oraları ne kadar düşünürse düşünsün artık bir yerden sonra adeta patinaj yapar. Yine madde, insanın bir yerden sonra ilerlemesine imkân sunmaz. Ötesi yok demek değil, ama aşılamaz hudutlar var. Daha doğrusu metafizik buutlar ile komşuluklar başlar. İnsan yok gibi yaşasa da komşular ordalar!

Aydınlık ışık ile mümkündür. Fenomenler dünyasının malzemesi, maddedir. Maddenin üst sınırı, enerjidir. Enerjinin çıtası, ışık hızıdır. Işık hızı ise geçilemez. Demek ki, maddi unsurlar için, teorik olarak ulaşılabilen maksimum hudut, ışık olmaktadır.

Bu yönüyle topyekün fiziksel varlık, bir ışıktan ibarettir. İşte ışık kökünden gelen gerçek aydınlanma fikri, maddeyi aşırı yüceltmek değil esasında maddedeki bu potansiyeli ve sınırı idrak etmektir. Hasılı, fiziksel niceliklerin krallığı bir yere kadardır.  Gerisi metafiziğin sultanlığıdır.

6. DİL

6.1. Lafız ve Anlama Dair

Dil, araçtır. Gerçeklik dili kapsar, dil gerçekliği kapsamaz. Dil, anlamlı ve anlamsız işaretler ile seslerin toplamıdır.

Hal dilinde, harfler ve kelimeler niteliksel davranış anlarıdır. Beyan dilinde ise, harfler ve kelimeler niceliksel işaret parçalarıdır.

Anlam, lafza tabi değildir. Lafız, anlama tabidir. Anlamlı lafız canlı, anlamsız lafız ise ölüdür. Anlam önce, lafız sonradır. Anlam metafizik, lafız ise dilsel bir işarettir ve fizikseldir.

Masada ‘bardak’ var, önermesine zihin bir cevap verir. Fakat, masada ‘burduk’ var, önermesine zihin bir cevap veremez. Kısaca, zihinde metafizik anlam yoksa, dildeki fiziksel işaret olan bu şey, kelime bile olamaz.

6.2. Dilin Postulatları

Her milletin ayrı alfabesi olsa da işaretlerin anlamları aynıdır. Mana özdeştir, semboller farklı olsa dahi. Tercüme demek, iki ayrı beyanın, aynı anlamda buluşmasıdır.

Dil, alfabe ile kurulur. Alfabeler, işaretler ve harfler ile kurulmaktadır.   Peki bu nasıl mümkün olmaktadır?

Öncelikle, harflerde ve onları sesinde özdeşlik kabul edilir. Burada bir eleme var. Çünkü E, E dir diyoruz. Yani kabul ediyoruz. Oysa, biri önce, diğeri sonra yazıldı. Biri sol da diğeri sağdadır. Biri normal, diğeri italik ve kalın. Birçok farklılığa rağmen, sadece sese indirgeyerek özdeşlik vardır denir. Oysaki sesler bile özdeş değildir.  Bu bir yanılsamadır.

Ayrıca, bir kelimeyi nasıl yazıyoruz, birlikte düşünelim? Mesela ‘CAN’ kelimesini ele alalım. Haydi özdeşlik kabul edildi diyelim. Her C, C, her A, A, ve her N, N olsun. Bu yetmez ki, bir kelime yazabilmek veya okumak için!

Zaman kabul edilmezse kelime yazılamaz. Yani, CNA, NCA, NAC işaretleri, kendilerine kelime bile denemeyen anlamsız sembollerdir. Adeta ölüdür bunlar. Zihinde ve nesnede bir karşılığı yoktur.

Ancak birinci sırada C, ikinci sırada A, üçüncü sırada N yazılırsa, bu işaret kümesi ‘CAN’ olabilir. Zamanın nabzında sayı atar. Zira sayı kavramı bilinmeden, zaman idrak edilemez. Aritmetiğin zemini, zamandır. Zaten CAN kelimesi de CAN’ın kendisi değil, ona işaret eden bir kavramdır.

Uzay kabul edilmeden yine bir kelime yapılamaz. Bir doğru üzerinde ve bir yönde semboller dizilmelidir. Yoksa, sanal bir eşkenar üçgenin üç köşesine C, A, N yazılırsa, böylesi bir yolla CAN kelimesi kurulamaz.

Süreklilik kabul edilmezse kelime kurulamaz. Bir harf yazıp boş bırakılsa, sonra diğer harfleri yazılsa yine hiçbir anlam oluşmaz. Mesela, C…AN yazımı CAN diye okunamaz. Zira dilde süreklilik zorunludur.

Demek ki, dil ancak uzay, zaman, süreklilik ve özdeşlik gibi en az 4 temel kabul üzerine kurulur. Dil biliminde, bu postulatlar olmadan, bırakın anlamı, işaret bile tesis edilemez. Özetle metafizik unsurlar olmadan, harf, alfabe, kelime ve dil kurulamaz.

6.3. BU’laştırma Ufku

Harika keşiflerden biri de ‘BU’ kavramı üzerine Ayhan Çitil beyin yaptığı derin metafiziksel çıkarımlardır:

Basit bir önerme kuralım: Çanta deridir.

Aslında ilgili önerme şu 3 önermeyi kabul etmiş olur: BU, çantadır. Bir, çanta vardır. Var, iyidir.

Öyleyse ilgili önermenin detaylı yazılımı şöyledir: Var olan, iyi olan, bir olan BU çanta deridir.

Kısaca, ‘BU’ demek, Var, İyi ve Bir’den, pay almak demektir. Peki en başta yazılan varlık kategorilerinden hatırlatmak gerekirse, Var, İyi ve Bir ne demektir? Hasılı ‘BU’, varlığın Kendisine bağlandığı temel metafizik İlke’den pay almaktır.

İran’ın Kum şehrindeki Atabki avlusunda yer alan Fatıma Masume Türbesi'nin eyvan girişinde bulunan süsleyici mukarnas (İslami mimaride, özellikle kubbe geçişlerinde kullanılan hücresel, stalaktit benzeri üç boyutlu dekoratif yapı) tonozları (Görsel, Wiki-Commons'tan alınmıştır).

Herhangi bir nesneyi, birey/tane kılabilmek ve ona ‘BU’ diyebilmek, ‘BU’ işaretini yöneltebilmek, ancak ve ancak mutlak Var ve Bir ile mümkündür. Dolayısıyla her bir birey, her bir nesne, kendinden ziyade, O Bir’e ve O Var’a bir delildir.

O kaynaktır, bu sahne için. O’nu fark etmemek, kendini O’na göre konumlandırmamak zulüm ile sonuçlanır. Zaten insan için hedef olan incelik, bu zulmün ortadan kalkması demek değil midir?

Hasılı BU’laştırmadan sonraki, tanenin mekânı yoktur. ‘BU’ adeta bir’dir.  Anlam ondadır yani BU’da saklıdır.

Bir, Basit ve Bütün insan için metafizik bir sır üçlüsüdür. Bütün bilinmeden parça bilinemez. Bir, bölünemez. Basit ise içine girilemez.

6.4. Kendilik Ne Demek?

Tecrübe sayesinde yeni bilgiye ulaşılır. Kant, tecrübenin kuruluşunu 3 temel unsura bağlar. Bunları; hissetme, muhayyile ve kendilik olarak adlandırır. Apperzeption adını verdiği bu kendilik, algılama demektir. Peki bu husus, hangi fiziksel unsurla izah edilebilir? Elbette edilemez, çünkü bu metafizik bir kabuldür.

Aslında ‘Nefsül Emr’ demek olan Kendilik, Ayan demektir. Taşköprülü Zade’nin bilim tasnifine göre Ayan, vücut mertebelerinde en üst metafizik bilgidir. Bu bilgi, Kitabet, İbare ve Ezhan bilgisinin de ötesinde, en yüksekte olanın bilgisidir.

6.5. Ben ve Bilinç

Ben ve Bilinç kavramında, metafiziksel bir içsel bütünlük vardır. Onların içine girilemez. Onlar, her şeyi dışarı atar. Bu sayede nesneler kurulur. Aslında nesne, ben’in dışına atılan her şeydir. Subject özne, object ise nesne demektir.

Benim elimdir, önermesinde özne olan ‘ben’ asla görülmez fakat ben bilinci, adeta eli dışarı atarak bir ‘el’ nesnesi kuruyor. Esasında kurulan bütün ‘tane’ faaliyeti böyledir.

Bilinç, farkındalık mekanıdır.

Nasıl ana evladını düşünür. İnsan da bu evrenin anasıdır. İnsan bilinç sahibidir ve bu sayede düşünür. Hem dolaylı hem de dolaysız düşünür. Oysa makinalar, bilinç gibi dolaylı bir çıkarım asla yapamaz.

Makinaya, bilinç ve zekâ atfedilemez. Ona, yapay da olsa, zekâ atfedilse bile, içi büyütülerek bakılırsa, içinde gezildiğinde ‘düşünce’ diye bir şeye  rastlanamaz. Makine A olanı bilir. Ama insan hem A olanı hem de A olmayanı bilir. Çünkü A olmayan, düşünülenlere, bu ise metafiziğe kapı aralar.

6.6. Çıplaklık Yorumu

Ben, çıplaktır.

Hz. Adem ve Havva’nın kendilerini ruhsal çıplak hissetmeleri, ben’in bu yüksek istidadı fark etmeleri olabilir diyen Ayhan Çitil bey, çok orijinal işari bir yorum daha ortaya koyar:

‘‘Çıplaklık, kendini ‘yeterli’ görmektir. Esasında çıplaklık, insan düşüncesinin kalıcılığının sonucundaki imkanlar ile kendisinin ‘yeterli’ olduğunu düşünmesidir. İşte bu durum bir sınır ihlalidir. Çözümü korunmak ve sığınmaktır. Kısaca bunun literatür karşılığı takvadır.’’

Âdem ve Havva, yak. 1932 (Görsel, Wiki-Commons'tan alınmıştır).

SONUÇ

Esasında bilimin en temel argümanı olan ispat ilkesi, doğruluğu önceden metafiziksel olarak bilinenin veya sezilenin, teorik akıl kullanılarak fizik ve matematik araçları ile daha sonra doğrulama yapmanın ismi ve bilimsel ünvanıdır.

Önce Fransız Descartes bilginin gerçekliğini insan düşüncesine indirger. Sonra Alman Kant, o düşünceyi teorik akıl ve kategoriler ile daha da sınırlar. Ardından gelen İngiliz Darwin ise, bırakın insan düşüncesini, insanın kendisini canlı türlerinin bir türevine indiriverir. Bu filozofların gayretleri maalesef tam anlaşılamadan çarpıtılmaktadır. Hatalı yorumlar üzerinden vuran vurana ve bu durum hala sürüp gidiyor. Gerçeklik algısı, şimdilerde fenomenlerden ibaret gibi.

Oysaki metafizik ve fizik, birbirini yansıtan iki aynadır, iki komşudur.

İnsan, güzeli arzular. Ama aradığı arzusunu bir türlü bulamaz. Sadece izlerine rastlar. O izleri, delilleri takip eder. Hatta izlere âşık olur. Istıraplıdır bu trajedi ve bu yolculuk hali.

Trajedi, kesilen keçinin çıkardığı acı çığlıktır. Bu çığlık, etkisini metafizik âlemden alır; tepkisi ise fiziksel âlemde ortaya çıkar. Etki dikeydir, yani aşkın ve mutlak olandan gelir. Tepki ise yataydır, insanın ona verdiği cevabı temsil eder. Bu tepkiler farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Pozitif bir etkiye olumlu bir karşılık vermek şükürdür; bu, nimetin kaynağını tanıyıp ona bilinçle teşekkür etmektir. Negatif bir etkiye olumlu karşılık sabır ve teslimiyetle cevap vermek ise hamddır. Çünkü hamd sadece nimet karşısında değil, musibet karşısında da Allah’a yönelik bilinçli bir övgüdür; insan, acı ve kayıplar içinde dahi Allah’ın hikmetine güvenerek O’nu över. Buna karşılık pozitif etkiye olumsuz tepki küfürdür; kişi nimeti inkâr eder ya da onu Allah’tan bilmez. Negatif etkiye olumsuz tepki ise nankörlüktür; insan musibeti isyan, öfke ve şikâyetle karşılar.

Ama bütün bunlara rağmen hayatta olmak, sahnede olmak güzeldir. Zaten sahnenin sonunda, her şeye rağmen alkış kopmuyor mu? Bu nedenle var olmak güzeldir. Fakat varlığın en alttaki gölgesi olan madde, güzelliğin kendisi değil sadece malzemesidir. Bu sahnedeki sanatın mürekkebi fizik olsa da asıl güzelliğin imzası metafiziktir.

Ne fizik ilericilik ne de metafizik gericiliktir. Medeniyet, çeşitliliktir. Çeşitlilik ise hem fizik hem de metafiziktir.

Malum madde, bir zamanlar başlangıçta, olma ve olmama imkanları toplamı idi. Şimdi ise fizik tek başına adeta otoriter bir krallık gibi muvakkat hükmünü sürdürmektedir.

Metafizik, fizik krallığının zulmünü haykıran sürgündeki bilge sultandır. Bu sultanın, en yakın zamanda çıkarıldığı akademiye tekrar dönmesi ve hak ettiği yerde olması umuduyla..

 Kaynakça:

1- Prof. Dr.  Ahmet Ayhan Çitil, Medeniyet Okumaları Dersleri, İstanbul Medeniyet Üniversitesi

2- Prof. Dr.  Ahmet Ayhan Çitil, Metafizik Okumaları Dersleri, Klasik Düşünce Okulu

3- Doç. Dr.  Baha Zafer, Medeniyet Okumaları Dersleri, İstanbul Medeniyet Üniversitesi

4- Prof. Dr.  Ahmet Ayhan Çitil, Matematik ve Metafizik, Alfa Yayınları

5- Martin Heidegger, Özdeşlik ve Ayrım, Çeviri: Necati Aça, Bilim ve Sanat Yayıncılık

6- M. Fethullah Gülen, Kalbin Zümrüt Tepeleri (4 Cilt), Süreyya Yayınları

7- Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, İdea Yayınevi, Tercüme: Aziz Yardımlı

8- Isaac Todhunter, A History of the Mathematical Theory of Probability: From the Time of Pascal to That of Laplace,

9- Isaac Newton, The General Scholium

10- Prof. Dr. Yunus Apaydın, İslam Bilginlerinin İlimler Tasnifi ve Taşköprülü Zâde Ahmet Efendi, Erciyes Üniversitesi Matbaası

Share this article: Link copied to clipboard!